RAMAZAN AYI VE MANEVİ ARINMA
Dr. Hamza YILDIRIM
İl Müftü Yardımcısı
Allah tarafından gönderilen ilahi dinler, insanları doğru yola hidayet etmeyi amaç edinmiştir. Böylece onların dünya ve ahiret hayatında mutlu bir hayat yaşamaları istenir. Hidayeti istenen insan zamanla dosdoğru yoldan kayma ve sapma göstererek dalalete sapmış ve haktan ayrılmıştır. Ayet ve mucizelerden oluşan delillerle Allah-u Taala onları tekrar hakka davet etmekte ve hidayete çağırmaktadır. Aslında insanın delillerle davet edildiği dosdoğru yol, insanın doğasında mevcut, aklının ve fıtratının rahatlıkla kabul edebileceği yoldur. Bu nedenle insanın manevi arınması davet edildiği dinle tanışması ve o dine yönelmesinde önemlidir.
İnsanın fıtratında hissettiği kirlilikle sosyal hayattaki kirlilik aynı olgunun iki ayrı sahada kendini göstermesidir. İnsanda ve toplumda esas olan fıtratında mevcut güzellikler olunca, tertemiz fıtrattan ayrılma ise yabancılaşmadır. Yabancılaşma; Şevki Saka’nın tarif ettiği gibi, kişilik kayması, kişilik bozukluğu, benliği unutma, kendine özgü nitelikleri yitirme, özden uzaklaşma, ruhsal bozukluk ve manevî hastalıklar gibi bir takım ifadelerle tanımlanmaktadır. Kısaca yabancılaşmayı, insanın kendine özgü niteliklerini yitirmesi ve temiz fıtratından sapması şeklînde tanımlayabiliriz.(1) Kişinin ve toplumun Yabancılaşmadan aslına dönmesi için göstereceği gayret ve çaba arınmadır.
Abese suresinin ilk ayetlerinde Hz. Peygamberin davetinin maksadının da arındırmak olduğu açıkça anlatılmaktadır. Hz. Peygamberin, Mekke ulularıyla yaptığı bir görüşme esnasında görme engelli Abdullah b. Ümmi Mektum’a bir anlık iltifatta bulunamayışı nedeniyle kendisine gelen ayetlerde “ Ne bilirsin, belki de o arınacak yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendisinde arınma ihtiyacı hissetmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun. (O ihtiyaç hissederek yönelmiyorsa) onun arınmasından sana ne!”(2) Fıtrat dini İslam’a davet edilenler şirkin kirliliğinde arınmaya davet edilmektedirler. Şirk bir yabancılaşma, davet ise insanın fıtratına dönmesidir.
Beşeri dinlerin kültürler üzerindeki oluşturduğu kirlilik ve yabancılaşmayı Hak dinlerin arınma tebliğleri takip eder. Yabancılaşma ve kirlenme öncesinde aslında bir arınmış, tertemiz dönem vardır. Bu dönem İbrahim a.s.ın getirdiği arınmış dönemidir ki, bu dönemde, putlara tapmaktan uzak fıtrat dini yaşanmıştır. Bu nedenle Allah-u Taala Hz. Peygambere:
“ Daha sonra biz sana İbrahim’in dinine uy dedik. Zira o (hiçbir zaman) Allah’a eş koşanlardan olmadı.(3) Tevbe suresinde müşriklerin pis oldukları(4) bildirilirken, bu pisliğin inanç kirliliği olduğu, İbrahim a.s. ın getirdiği fıtrat dininin putperestlikle kirletildiğini anlamaktayız. Hz. Peygamber efendimizin :”Temizlik imanın yarısıdır” (5) hadisi şerifleri de imanı şirkten uzaklaştırmanın, arınmayı anlatan tevhidin imanın yarısı olduğu manasında kullanmış olması daha muhtemeldir. Ancak bu gün bu hadis hadis kitaplarında taharet manasında kullanılmaktadır. İmam Gazali arınmayı iman yönüyle gönlünü Allah’tan başka her şeyden; ahlaki açıdan da kalbin kötü huylardan temizlenmesi olarak ele almaktadır.(6)
Ramazan ayı İslamdan önce de kullanılan ve kökleri belki de İbrahim a.s. dönemine dayanan bir ay ismidir. Kur’anı Kerim bu ismin manasının çağrıştırdığı manayı zihinlere hatırlatarak bu ayda inmeye başlayan Kur’an ve meşru kıldığı ibadetlerle iman edenleri ve onların toplumunun arınmasını istemektedir.
Arapların bu kelimeyi iklim şartlarından etkilenerek koymuş olma ihtimalleri olsa bile, kelimenin kullanımında her iki halde de bir arınmayı anlatması ve onların kullandığı takvimde Ramazan ayının yılın her mevsimini dolaşmak ta olduğundan hareketle (8) bu kelimenin dini anlamda bir arınma ayını anlatmış olması da muhtemeldir. Haram aylar Araplar arasında barış ayları olarak tanındığından, bu kullanımı Kur’an benimsemiş ve kendi koyduğu itikat ve muamele kurallarını bunun üzerine bina etmiştir. Hazır belleklerde mevcut bir Ramazan ayını da yağmurun çevredeki mevcut kirliliği temizlediği veya güneşin hararetinden yanan ve insan ayağını yakan manasında günahların yanmasına ve silip süpürülerek giderilmesine mecaz olarak kullanılmış olabilir. Bu bakış açısından Ramazan müminlerin günahlardan temizlenmesini ve arınmasını sembolize eder. Allah-u Taala Kur’ânda Ramazan ayını şöyle anlatmaktadır.
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...”(9)
Ramazan ayını onurlandıran Kur’ânı Kerimin bu ayda inmeye başlamasıdır. İnsanlığın putperestlikten, yabancılaşmaktan kendini arındırarak doğru yolu bulması için Kur’anın getirdiği mesaj hem dünya hem de ahiret hayatımız için son derece önemlidir. Kur’ânın kendisinde inmeye başladığı Nur dağı, Hira mağarası insanlığın manevi dirilişini sembolize ettiği gibi, Ramazan ayı da bir diriliş miladı olarak insanlığa aynı mesajı vermektedir. Bu ayda inen Kur’an’ın insana yaklaşımı sadece kutsala saygı yönüyle değildir. Düşünen varlık olan insanın manevi dirilişi için sunduğu delillerdir. Bu delillerle insan hidayete erecek, ufkunu genişletecek, kendisini yaratanını tanıyacaktır. Bu nedenle Kur’an, hakkı batıldan ayırt edici, düşünen insana Allah, kainat ve insanın kendisi hakkında güçlü delillerle gelmiştir. Onun ufkunu açan “huden” hidayet olduğu gibi getirdiği delillerde onu hidayete davet eden delillerdir. İnsana düşen şey bu delilleri anlamaya kavramaya yönelecek akıllarıdır.
Ramazan ayı, Kur’ân ayıdır dediğimizde ilk olarak aklımıza Ramazan’ın mukabele ve hatim ayı olması gelir. İman eden ruhun huzur bulması için elbette Allah kelamının okunması ve dinlenmesine ihtiyaç vardır. İnsanın önce arınması söz konusu olduğuna göre, önce insanın Kur’anı anlaması ve kavraması gerekir. Kur’an’ın getirdiği mesajla ölü kalpler dirilecek ve metninin okunmasıyla da huzur bulacaktır. Bu açıda Ramazan ayı Kur’ânı anlamamız için iyi bir fırsattır.
Hz. Peygamber s.a.v. efendimiz Ramazan ayının girişiyle mü’mininler için nasıl bir mevsimin açılacağını şöyle anlatmaktadır.
إِذَا دَخَلَ شَهْرُ رَمَضَانَ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ ، وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ جَهَنَّمَ ، وَسُلْسِلَتِ الشَّيَاطِينُ
“Ramazan Ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar” (10). Bu hadis-i şerif bize Ramazan ayının bir arınma mevsimi olduğunu anlatmaktadır. Gök kapılarının, Kur’anla, oruçla, geceleri ihya ile manevi feyz ve bereketin mü’minlerin istifadelerine sunulduğu; Salih amellerin bolluk ve bereketiyle Cennet yollarının kolaylaştırıldığı, Cehenneme giden yolların kapatıldığı ve mü’minlere vesvese veren şeytanların amaçlarına ulaşamadığı mubarek bir aydır. Mü’minler hayırlı işlerde ve amellerde yarışırcasına meşgul oldukları için nefislerine uymamaya çalışır ve şeytanlar kendilerine uyan mü’minleri bulamazlar, elleri kolları bağlanmış hale düşerler.
Hadisin devamında Peygamberimiz şöyle söylemektedir: ”Ramazan ayını geçirip te bağışlanamayana yazıklar olsun. Bu ayda bağışlanmayacak ta, ya ne zaman!” Ramazan ayında arınma ve bağışlanma kulun Allah’a yönelmesiyle başlar. Sema kapıları açılır da, kul ondan gelecek rahmete ellerini açmıyorsa ondan faydalanabilir ve arınabilir mi? Mekke-i Mükerreme’de sağnak yağmurun yağdığı bir gecede Kabe-i Muazzamada tavaf eden mü’minlerden bir anda altın oluğun altında toplandıklarını gördüm. Ellerini omuzlarının üzerinde semaya doğru açmışlar ve belli bir sesle dua etmektedirler. Biraz yaklaştığımda gördüm ki, altın oluktan akan yağmur suyunun altında hisselerine düşen kadarıyla ıslanmaya çalışıyorlar. Kabenin tavanından inen suyu, rahmeti tefe’ul olarak arınmaya vesile saydıkları için olacak ki, bir fırsat oarak o inen rahmetten nasiplenmeye çalışıyorlardı.
Ramazan ayı mü’minlerin nefislerini arındırmaları için merhamet tabanı üzerine oturtulmuş, ibadetler ve ahlaki ilkelerden oluşan bir programla gelmektedir. Şöyle ki, Sahabeden Selman el-Farisî (r.a.) anlatıyor: Allah’ın elçisi Şâban ayının son günü bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki, onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. O öyle bir ay ki, Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadetle (teravih namazı) ile geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan ayında hayır işlerse, Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse, Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan, yardım etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar yemeği verirse bu, günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat olmasına vesile olur, iftar verdiği kimsenin oruç ile kazandığı kadar sevap kazanır, oruç tutanın sevabında da eksilme olmaz.” Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz iftar verecek güce sahip değiliz ki” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah, bu sevabı bir tek hurma veya bir bardak su veya bir içimlik süt ikramı ile de verir” buyurdu. (Konuşmasına şöyle devam etti): “Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda işçisinin/hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden azat eder. (Ey insanlar!) Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz. Diğer ikisine ise sizin ihtiyacınız var. Rabbinizi razı edeceğiniz şeyler; kelime-i şahadet ve tövbe-i istiğfardır. Sizin muhtaç olduğunuz iki şey ise, Allah’tan cenneti ister, cehennemden O’na sığınırsınız. Kim oruç tutan bir mümine su ikram ederse, Allah da onu benim (Kevser) havuzumdan içirir. Bu havuzdan içen cennete girinceye kadar bir daha susamaz.”(11)
Ramazan ayının rahmetinden istifadenin yolu, gündüzleri oruç tutmak, geceleri ibadetlerle ihya etmek ve Kur’an ayında Kur’anı anlamk ve okumaktır. Ayrıca bu ayda verilmesi gereken sadaka-ı fıtır vermek ve senesini tamamlamış nisap miktarından fazla mallarımızdan zekat vermektir. Bu ibadetlerin yanında ahlaki davranışlarımızda merhameti ön planda tutarak, çalıştırdığımız işçilerimize kolaylık sağlayarak merhamet etmek, komşularımızı, akrabalarımızı, fakirimizi ve yoksulumuzu gözeterek onların ihtiyaçlarını gidermek, onlara iftar vermek merhamete nail olabilmek üzere sevgili peygamberimizin bize önerdiği manevi reçetedir. Bu ibadet ve ahlaki davranışlar bizim manevi yapımızı ıslah eder.
Sevgili Peygamberimiz nefis tezkiyesinde duyarlılığımızın kaynağı olan kalbi işaret etmekte ve manevi arınmanın kalbimizde gerçekleşmesi gerektiğini şu hadis-i şerifiyle bildirmektedir.
Nevvâs İbnu Sem'an (r.a) anlatıyor: "Resûlullah a.s'a iyilik ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi: "İyilik, güzel ahlâktır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından korktuğun şeydir."(12)
İbadetlerden ve güzel ahlaki davranışlarımızda bu mutluluğu sezeriz. Aynı şekilde her hangi bir davranışımızın kalbimizi rahatsız ediyorsa, vicdanımızı incitiyorsa bu davranışı terk etmemiz gerekir. İşte Ramazan ve onda işlenen güzel ahlak, mü’mini huzurlu ve mutlu eder. Çünkü o bu rahmet mevsiminde kalbini arındırma gayreti içindedir. Ramazan ayında nefsimize karşı verdiğimiz arınma mücadelemizde, her davranışı kalbin süzgecinden geçirerek uygulamaya koymamız gerekir. Yapacağımız davranış şayet vicdanımızı incitmiyor ve yaptığımızda bize huzur ve mutluluk veriyorsa bunda hayır vardır diyerek bu iyiliği yapmalıyız. İçimizi rahatsız eden, kalbimize sıkıntız eden davranışı da günah bilerek, ondan ayrılmalıyız.
Ramazan ayında yapacağımız ibadet ve ahlaki davranışlarımızla hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutluluğu talep etmemizi Kur’an-ı Kerim bize tavsiye etmektedir.(13) Dünya hayatında Hayırlı işlerle kalbin huzurlu olması dünya hayatının mutluluğu için ne kadar önemli ise, Cenab_ı Hakka karşı hesap vereceğimizin idrakı ile amel etmemiz de Ahiret hayatında mutlu olmamız için o kadar önemlidir. Zira ihsanı, hakiki iyiliği Hz. Peygamber efendimiz şöyle tanımlamaktadır.
Cibril Hz. Peygamber (s.a.s)'e “ihsan” nedir diye sorduğunda Hz. Peygamber şöyle buyurdu.
Rasulullah (s.a.s) de; "İhsan, Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de O, seni görüyor" (14)
Nefsine hakim olan kullarını öven Allah-u Taala, mut’main olan nefsi muhatap alarak, onun Kendisinin razı olacağı kulları arasında cennete girmeğe davet etmektedir.(15)
Araplar arasında kullanılan Ramazan ayının “arabu’l müstarebe “döneminde ve miladi 5. asırda kullanıldığı bilinmektedir. Lisanu’l Arap’ta geçen manalarını özetleyecek olursak Ramazan kelimesi; güneşin kum ve çakılları ısıtması yalın ayak yürüyen ayakların güneşten yanması manasına gelen “ramad” kelimesinden veya kızmış yer manasına gelen “ramdâ” kelimesinden ya da yaz sonlarında, güz başlarında yağan ve etraftaki kurumuş otları, saman ve tozları süpürüp götüren yağmur manasında” ramadi” kelimesinden türemiştir. (7)
(1)Saka, Şevki, Yabancılaşma karşısında Kur’ an, Ankara- 1997, s.27.
(2) Abese, 80/3-7.
(3) Nahl, 16/123
(4) Tevbe, 9/28
(5) Müslim, Taharet, 1
(6) İmam-ı Gazalî, İhyau Ulumiddîn, 1/167
(7) İbn-i Münzir, Lisanu’l Arab, Darul Hadis, Kahire -1423 H, 4/244-246.
(8) İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul- 2007, 34/433.
(9) Bakara, 2/185.
(10) Buhari, Savm, 5, II,227.
(11) et-Tergîb ve’t-Terhîb, II, 94-95
(12) Müslim, Birr 15, Tirmizî, Zühd 52,
(13) Bakara 2/202
(14) Buharî İmân, 38; Müslim, İman I
(15) Fecr, 89/ 28-30.